Tinglingler
Büyük Hun
İmparatorluğunun kurulmasıyla birlikte Orta Asya'nın doğusunda ve batısında
yaşayan boylar onlara bağlanmaya ya da karşılıklı mücadeleye başlamışlardı.
Dolayısıyla bundan sonraki yüzyıllarda boyların Hunlarla savaş ve barış
ilişkileri söz konusudur ve bu sebepten kaynaklar çoğu zaman onlardan doğrudan
değil dolaylı haber vermektedir. Başka bir ifade ile Hunların tarihi diğer
boylarla içi içe gelişmiştir. Ting-ling'ler ve diğer boyların tarihinin
Hunlarsiz incelenmesi mümkün değildir.
Mo-tun tarafından Büyük Hun İmparatorluğu M.O. 209 (206)
yılından sonra,
Orhun nehri havzasında hızla geliştirilmeye başlandığında,
etrafindaki değişik kavim ve boyları teker teker hakimiyeti altına aldı. Bu
anda karşımıza konumuz itibanyla Baykal Gölü'nün batısından Güney Sibirya'ya
Yenisey havzasına kadar uzanan sahada önemli en eski Türk boylarından
Ting-ling'ler çıkmaktadır. Ting-ling'lerin yönetici olan grupları da bu sahada
yaşıyordu. Onların batı grubu İrtiş Irmağı, güney grubu ise Gobi Çölünden Çin'e
doğru yayıldı. Kuzey grubunu ise Baykal-Yenisey civarında yaşayanlar
oluşturuyordu. Batı grubu önce Güney Kazakistan'a sonra Avrupa'ya, güney grubu
Sari Irmağın doğduğu yere doğru yayıldı. Onların Mo-tun devrinden önceki
durumları hakkında kaynaklarda bilgi yoktur. Ancak, tabii ki diğer boylar gibi
bunlar birden bire o anda ortaya çıkmamışlardı. Tarihin bilinmeyen karanlık
devirlerinden Büyük Hun İmparatorluğunun kuruluşuna kadar varlıklarını
sürdürüyor olmalı idiler. Ting-ling'ler her ne kadar milattan sonraki devirlere
kadar varlıklarını devam ettirme başarısını gösterdilerse de tarihi kaynaklar
boyla ilgili bize daima çok az malumat vermektedir. Fakat, konuyla ilgili
önemli bir gerçek varsa o da araştırıcıların çoğunun dediği gibi daha sonraki
asırlarda ortaya çıkan Kao-ch'e ve Töles boylarının onların devamı olduğudur.
Yine Ting-ling'ler, Hu-te, Kırgız gibi diğer boylar arasında insan sayısı
bakımından en kalabalık olanı idiler. Dolayısıyla daha fazla tarihi olaylarda
rol oynamışlardır.
Tarihi kaynakların ilk
ifadesine göre Ting-ling'ler, Hunların kuzeyinde idi'. Ancak, onların
yaşadıkları kesinlikle tam olarak her hangi bir bölge veya yer adı
verilmemiştir. Bu onların öncelikle Çinliler tarafindan henüz yeterince
tanınmadıklarını ve ayrıca çok geniş sahaya yayıldıklarım göstermektedir. Daha
sonraları Batı Türkistan'da Maveraünnehir (K'angchü)'in kuzeyinde yaşıyor
olduklannın ifade edilmesi fikrimizi desteklemektedir?. Neticede
Ting-ling'lerin Baykal Göl'ünün batısından Yenisey Nehrinin kaynakları, Güney
Sibirya ve Batı Kazakistan bozkırlarına kadar uzanan bir sahaya yayılmış
olmaları söz konusudur. Diğer taraftan arkeolojik araştırmaların sonucuna göre
M.O. XII-VII asırlar arasında varlığım sürdüren Karasuk Kültürü'nün
Ting-ling'lerin atalarına ait olduğu ileri sürülmektedir".
Büyük Hun Imparatorluğu, Mo-tun'un tahta çıkıp
kuvvetlenmesinden sonra Ting-ling'ler onlara bağlandı. Konuyla ilgili
kaynakların hiç birinde Ting-ling'lerin, Hunlara bağlandığı tarih kesin olarak
verilmemiştir. Bu siradaki tarihi hadiseler kronolojik sırayla takip
edildiğinde söz konusu bağlanmanın M.O. 206-201 yılları arasında gerçekleştiği
sonucuna varılabilinir. Mo-tun'un hücumuna maruz kalan Ting-ling'lerin, daha
sonra yaklaşık yüzyıl kaynaklarda adlarına rastlanmamaktadır. Bunun sebebi hiç
şüphesiz Büyük Hun Imparatorluğu içinde yer almaları, ve bu devletin bir unsuru
olup, her hangi bir isyan hareketinde bulunmamalarıdır. Dolayısıyla her hangi
bir olaya karışmadıkları için Çin kaynaklarındaki belgelerde adlarını
kaydedilmesine gerek görülmemiştir.
M.O. 101 yılında bir Çin elçisi Su Wu, Hun hükümdarı
tarafından Baykal Gölü'nün kuzey taraflarna sürgüne gönderilmişti. Adı geçen
elçi bir süre sıkıntı içinde bu bölgede yaşadıktan sonra, Hun hükümdarının
küçük kardeşi Yü-ch'ien ile karşılaştı. Adı geçen Hun prensi Baykal Gölü'nün
kenarında avlanırken rastladığı Su Wu'ya gayet iyi davranmış, hatta onunla
birlikte avlanarak yakınlaştıktan sonra deri elbiseler ve yiyecek malzemeleri
gibi ihtiyacı olan şeyleri vermişti. Bu arada elçi ok ve yay yapımını öğrenmiş,
avcılıkta ustalaşmıştı. Ancak, bir süre sonra söz konusu Hun prensi öldüğü
zaman Çinli elçi yine zor durumda kaldı. Elçi sürgünde bulunduğu sırada
Ting-ling'lerin arasında yaşamış olmalıdır. Wei Lüe adlı bir başka Çinli devlet
adamı Han hanedanının imparatoru Wu-ti'nin saltanat esnasında Hunlara
sığınmıştı. Aslında onlar iki kişi olup ikincisinin adı Li Ling idi. Hun
hükümdarı Li Ling'i Kırgizlara, Wei Lüe'yi ise Ting-ling'lere göndermişti.
Böylece onları Çin'den uzak sahalara göndererek bir bakıma can güvenliklerini
sağlamayı düşündü. Çin kaynaklarına göre kanında bozkırlılık olan Wei Lüe, Han
hanedaninin durumunu iyi bildiği için Hun hükümdarına danışmanlık yaptı. Bu
yüzden Hun devletinde yüksek idareciler arasına katıldı. Arkasından da Güney
Sibirya'daki Ting-ling'lerin üzerine idareci olarak tayin edildi. Wei Lüe, Hun
hükümdarı Hu-yen-ti'nin tahta çıkışının yedinci yılından (M.Ö. 79) önce öldü.
Ting-ling'ler üzerinde idarecilik süresi on yıldan fazla sürmüştür”.
1940 yılında Sovyet arkeologları, Güney Sibirya'daki
Yenisey Irmağınin yukarı ağzında kurulu Abakan şehrinin sekiz kilometre
güneyinde Çin tarzında yapılmış bir saray buldular. 144 metrekarelik orta saray
ve ilave 15 binadan teşekkül eden sarayın dış duvarlarının kalınlığı iki metre idi.
Etrafta yine bir çok eşya ele geçmişti. Arkeologlar, söz konusu binanın
tarzından ve tarihinden hareketle onun Li Ling ya da Ting-ling'ler üzerine
gönderilen Wei Lüe tarafından inşa ettirildiğini iddia ettiler. Bunun da
öncesinde 1927 yılından başlayarak yine Sovyet arkeologları Baykal Gölü'nün
güney doğusunda şimdiki Buryat Muhtar Cumhuriyetinin merkezi Ulan-ude'nin güney
batısına 16 kilometre mesafede Bati Han hanedanı devrine ait dört köşeli bir
şehir kazdılar. Şehrin dört tarafi surlarla çevrili olup, bat duvarının
uzunluğu 348 m., güney 216m, kuzey 194 m., doğu duvarını ise Selenga Irmağı
yıkmış durumda idi. İki büyük, dokuz küçük ev inşa edildiği görülürken, çok
sayıda ev eşyaları, at koşum aletleri bulundu!.
M.Ö. 72 yılında Çinliler ve Wu-sunlar aralarında ittifak
yaparak, Hunlari ağır bir yenilgiye uğrattılar. Hunlar, kırk bin insanlarını
esir vermek zorunda kaldıkları gibi yedi yüz bin baş kadar hayvanlarını
kaybetmişlerdi. Böylece Büyük Hun Imparatorluğu yavaş yavaş eski gücünü
kaybedip zayıfladığında diğer Orta Asya'da yaşayan diğer boylar gibi
Ting-ling'ler de adlarını tarih sahnesinde yeniden duyurmaya başladılar.
Wu-sun'lar bağlı oldukları Hun Shan-yü'süne karşı isyan etmişlerdi. Bunun
üzerine Hun hükümdarı onlarin yaşadığı Tanrı Dağlarına bir sefer düzenledi ve
onları bozguna uğrattı. Fakat, geri dönerken ağır bir kış bastırdığı için
Hunların çok sayıda insanı ve hayvanı öldü. Onların uğradıkları tabii felaket
sonucu zayıflamasını firsat bilen Proto-Moğollar doğudan, Wu-sunlar
batıdan saldırınca Ting-ling'ler de kuzeyden yağmaya geldiler (M.Ö. 71).
Neticede Hunların at, koyun ve sığırları yağmalandı. Hun halkınm onda üçü,
hayvanlarının onda beşi telef oldu. Bundan sonra Hunlar kendilerine bağlı
boyları ve kavimleri tekrar hakimiyet altına alacak güç bulamadılarlo.
Bundan sekiz yıl sonra da (M.Ö. 63) Ting-ling'ler Hunlara
akın yaparken görülmektedir. Çünkü Hunlar, Çinliler ile yaptıkları savaşlar
neticesinde epey yıpranmışlar zayıf düştükleri gibi Wo-yen-ch'u-ti hükümdar ile
Hsi-yülüe-ch'i-wen-ch'ui arasında taht için tartışma çıkmıştı. Hun devlet
adamları ikiye bölünüp onlar da iç savaşa katıldılar. Ting-ling'ler yine
onların bu durumundan faydalanarak yağmalara girişmişlerdi. Uç yıl kadar süren
yağmalar neticesinde binlerce kişi ve hayvanı alıp götürdüler. Onlara karşı on
bin kişilik bir süvari birliği gönderen Hun hükümdarı intikamını alamadı.
Ancak, kuzey bölgelerinin soğuk ve karlı buzlu dağları arasında Ting-ling'ler
çok çabuk kayboluyorlardı. Bazen de Hunlar onları yakalıyorlardı"
Yukarıda bahsettiğimiz hadiselere bakarak Ting-ling'lerin
M.O. 71-51 yılları arasında yaklaşık yirmi yıl bağımsız bir şekilde
yaşadıklarını söyleyebiliriz.
Hun devlet meclisinde ağabeyi Hu-han-ye (M.Ö. 58-31
arasında hüküm süren Hun Shan-yü'sü) ile anlaşmazlığa düşen Chih-chih Shan-yü,
kendisine bağlı kütlelerle batıya doğru ilerlemişti. Bu yönde ilerlerken
karşılaşıp mağlup ettiği ilk kütle Kırgızlar oldu. Onların bölgesinde merkezini
kurduktan sonra M.Ö. 49 yılında Ting-ling’leri de mağlubiyete uğratarak kendine
bağlamayı başardı. Ona bağlanan bir diğer Türk boyu ise Wu-chie'ler idi.
Ting-ling'ler ise o sırada daha kuzeyde yaşıyorlardı. Chih-chih'nın M.O. 36
yılında Batı Türkistan'a kadar uzanan bir Çin ordusuna yenilerek
öldürülmesinden sonra Ting-ling'lerin serbest kaldığı, ancak bir süre sonra
tekrar kuvvetlenen doğudaki Hu-han-ye’ye bağlandıkları düşünülmektedir".
M.S. 85'te Hunlar iyice zayıflamış, Orta Asya'da hakimiyeti
ellerinden kaçırmışlardı. Kuzeydeki Ting-ling grubu yine kuzeyden onlara
saldırdı. Bu sefer durum biraz farklıydı. Çünkü doğudan Hsien-piller de batıya
doğru ilerlemişler ve Hunların başkentini ellerine geçirmişler di.
Ting-ling'lerin bundan sonraki iki yüzyıl içinde Orhun bölgesini kendilerine
mekan edindikleri söylenebilir. Aynı Hsien-pi'ler, III. Asır başlarında
Ting-ling'leri yeniden kuzeye eski topraklarına çekilmek zorunda bırakmışlardal
Hazırladığı bir ihtilal ile Çin imparatoru olan Wang Mang
(M.S. 6-23), Hunlara karşı kullanmak üzere bazı kuzeyli boyları Çin'in
T'ai-chün bölgesine yerleştirdiğinde, söz konusu boyların arasında bazı
Ting-ling'ler de vardı. Han hanedanı tahtını zorla ele geçirdikten sonra
Hunlara karşı büyük bir sefer tertip etmek istemiş, komutanlarından Yen Yü'yü,
Wu-huan Ting-ling gibi boylardan oluşan bir orduya kumanda etmesi için
görevlendirmişti. Ordu T'ai garnizonunda kaldığında Çinli kumandan Ting-ling ve
Wu-huan'ların kadın ile çocuklarını burada rehin tutarak onların savaşmalarını
ve her hangi bir isyana kalkışmamalarını önlemeyi garanti altına almıştı.
Ancak, rehin kalan halk oranın suyu ve toprağından hoşlanmamış, uzun süre
kalacaklarını düşünüp kendilerinin başak bir yere gönderilmesi için izin
istemişti. Fakat, Wang Mang izin vermeyince, isyan edip kaçtılar ve yağmalar
yaptılar. Bunun üzerine garnizonda kalanların hepsi öldürüldü. Arta kalanlar
Wang Mang'dan intikam almak için birleştiler. Fırsattan yararlanmak isteyen
Hunlar, onların cesur şeflerini kendi subayları olmak için teklifte buldular.
Boy insanlarının hepsi Hunlara bağlandı.
V. yy.dan sonra kuzeyde yaşayan Türk boylarının adlarının
artık Töles boyları ile beraber geçtiğini görmekteyiz. Bu yüzyılın başında
Tabgaç (Topa)'larla birleşerek, Juan-juan'lara hücum eden Kao-ch'e'lara
Ting-ling adinin verildiğini bazı kaynaklar bildirmektedir!
Tabgaç devrinde kuzeyde yaşayan Türk kavimlerinin adları
Kao-ch'e - Ting-ling şekliyle birleşik yazılmıştır. Bu da bize
Ting-ling-Kao-ch'e-Toles devamlılığını ve bağlantısını göstermektedir!
Başka bir enteresan kayıt da Proto-Moğol Wu-huan'ların
kendi ülkelerinde suç işleyenleri, Wu-sun'lar ile Ting-ling'ler arasındaki
ırmak ve dağlarin bulunmadığı yılanların kaynaştığı, insanın yaşamasına imkan
olmayan Issiz çöle sürerlerdi ifadesididir!
Hunlar zayıflayınca onlardan bir kısmı Çin'in kuzeydeki
eyaletlere doğru gidip yerleşmişti. Kansu'daki Hunların arasında Ting-ling'lere
de tesadüf edilmektedir. Ting-ling'ler M.S. 60'ta Sha-chou'da
oturuyorlardı. V. yy'da yine Kansu'da görülmektedirler.
M.S. 177'yi takiben Hsien-pi'leri ağır bir bozguna uğratan
Çinli kumandan Tan Shih-huai, daha sonra Güney Sibirya'daki Ting-ling'leri de
mağlup etmişti20
M.S. 265-419 arasında hüküm süren Chin hanedanı devrinde
Kansu'nun kuzeyinde Ting-ling'ler bulunuyordu?!. Söz konusu guruplar IV. asrın
ortasında Çin'in Ho-pei eyaletini işgal edip orada Chung-shan mevkiinde
yerleşmişlerdir. Buradan Kuzey Çin'in değişik bölgelerine nakledilerek
dağıtılmışlardır. 357 yılında Töleslerle birlikte Mu-jung Devleti tarafindan
bozguna uğratıldıkları bildirilmektedir. 397 yılında Tabgacların kaynaklarinda
adlan geçmektedir24. Bunlardan bir kısmı 399 yılında Tabgaclara teslim
olmuştur. 418'de başka kavimlerle birlikte kuzeye karşı savaşa çıkmışlardır.
Yine aynı Tabgaç devrinde bu devlet içinde görünen Ting-ling'li şahıslar ve
Yü-shan'da büyükçe gruplar zikredilmektedir. 447 yılında bunlardan 3 bin aile
An-chou (Ho-pei)'dan Shan-hsi'deki başkente nakledildiler. On yıl sonra bir kaç
bin kişi Ching-hsing'de isyan ettiler. Çin kaynaklarına göre Çin Seddi'ne yakın
bölgelerde yaşayanların dillerinin Hun ve Kao-ch'e'lara
benzerdi?
Liang hanedam devrinde Doğu Türkistan'daki Shan-shan
(Çerçen) bölgesinin kuzeyinde de Ting-ling'lerin adından bahsedilmektedir.
Artık, bunlar Kao-ch'e boyları olmalıdır. Ayrıca Mo-kuo anlatılırken dolaylı
olarak Tingling'lerden bahsedilmektedir.
M.S. 350'li yıllarda Çin Kaynaklan Ting-ling'leri üç ayrı
bölgede göstermektedir. Biri Gobi Çölünde, ikincisi Baykal Gölü'nün güneyinde
üçüncüsü Kazakistan bozkırlarında bulunmakta idi. Ting-ling'lerin M.S.
350 dolaylarında Güney Kazakistan'a göç etmelerinin sebebi belli olmamakla
birlikte Hunların Avrupa'ya doğru hareketlenmelerinden doğan boşluğu
doldurdukları anlaşılmaktadır. Sır Derya'nın kuzey sahalarında yerleşen bu grup
daha sonra M.S. 460'larda doğu Avrupa'ya doğru ilerleyecek ve Bizans
kaynaklarındaki adıyla tarih sahnesinde artık Ogur adıyla anılacaktır. Söz
konusu sahadaki On Ogur sehri Beketh, Soğdlarla Ogurlar arasında sınır idi. 460
civannda Moğolistandaki Juan-juan'ların batı yönüne doğru hareketleri Sabir
(Savir)leri kimildatacak, onlarda Ogurlan batiya iteceklerdi?
Üçüncü Ting-ling grubu kesin bir şekilde kuzey kolundan
ayrılarak Hunlar, Gök-Türkler hatta Gök-Türklerin bazı boyları gibi güneydeki
Çin sınırına göçtü. Ting-lingler, artık Çinlilerle doğrudan temasa
başladıklarında kendi adlan Ti-li olarak anılmaya başlamıştı. Daha sonra bu ad
Tie-le (Töles) haliyle yüzyıllarca Çin kaynaklarında kullanılacaktır.
Dolayısıyla Tölesler, Ting-ling'lerin devamıdır denilebilir. Bu durum her
şeyden önce Tinglinglerin kuzey grubu ile ilgilidir. Çinliler, güneyde kendi
sınır boylarındaki Ting-ling'lerin daha sonralan Tie-le olduğunu belirtirler.
Ayrıca Kao-ch'e adını kullanmaları ve bunu Ting-linglere genelleştirmeleri de
söz konusudur. Zaten coğrafi açıdan bakıldığında Ting-ling - Kao-ch'e - Töles
(T'ie-le) devamlılığı tamamen söz konusudur.
Genelde hayvancılıkla
uğraştıkları bildirilen Ting-ling'lerin, deri ihracatı yaptıkları, Çin'e vergi
olarak at ve fare derisi getirdikleri ifade edilmektedir". Çinlilerin
kuzeyde yaşayan kavimler hakkında doğru bilgi vermedikleri, hatta oralarda
yaşayanları abartarak tanımladıkları bilinmektedir. Bu yüzden onları dizlerine
kadar killa örtülü, vücutlarının ata benzediği için çok koştukları, saçlarının
kıvırcık olduklan, at gibi tırnakları olduğu vurgulanmıştır.
Hu-te'lar:
Büyük Hun Imparatorluğu zamanında Mo-tun'a bağlanan boylar
arasında adı belirtilen Hu-te Devleti, Pamir (Ts’ung-ling) Dağlarınin
yukarısındaki sıra dağların kuzeyinde bulunmaktaydı. Bu bölge Wusun'ların kuzey
batısına, K'ang-chü (Maveraünnchrin kuzey doğusuna düşmektedir. Insan sayıları
hakkında kesin bilgi verilmemekle birlikte iyi yetişmiş askerlerinin miktarının
on binden fazla olduğu bildirilmek tedir. Hayvancılıkla uğraşırlar,
sürüleri ile birlikte hareket ederler, çok güzel atları ve kürk hayvanları
vardır.
Chien-k'un'lar:
Çin kaynaklarına göre Kırgızların atalan olan
Chien-k'un'lar, Semerkand Krallığı (K'ang-chü)'nın kuzey batısında olan
Ch'ien-k’un'ların devletinin otuz bin iyi yetişmiş askeri bulunmaktadır.
Hayvancılıkla uğraştıklar gibi sürülerini takip ederek yaşarlar, kürk hayvanlar
çoktur. Olağanüstü güzel atlara sahiptirler. Chien-k'un'lara aynca aşağıda
Kırgız bahsinde değinilecektir.
Hun-yü'ler:
Büyük Hun Imparatorluğunun hükümdan Mo-tun, kuzeye dönerek
hakimiyeti altına aldığı boylar arasında Hun-yü'lerin adı geçmektedir. Bundan
sonra bir daha adlarına rastlanmaz?
Büyük Hun Imparatorluğu dönemin de adı geçen diğer boylar
Ch'üshe, Ko-k’un Hu-chieh gibi boylardır.
Hu-chie ülkesi, Tann Dağlarının batı kısmından ve İli
ülkesinden kuzeyde Tarbagatay Dağları çevresinde idi” ve Chih-chi tarafından
M.Ö. 43-36 arasında bozguna uğratılmışlardı.
Ogurlar:
Tarihi kaynakların ışığında Ting-ling'lerin batı grubundan
çıktılari anlaşılan Ogurlar. Doğu Avrupa'ya doğru göç etmeden önce üç aynı
kütle halinde yaşıyorlardı. Birinci kütle Sır Derya - Çu ırmakları arasında,
ikinci kütle Emba Nehri havzası yani kuzey batı Kazakistan bozkırlarinda,
üçüncü kütle ise Yayık Irmağı Irmağı civarında yaşıyordu. Büyük ihtimalle
birinci kütle On Ogurlan, ikinci kütle Otuz Ogurlar, üçüncü kütle ise Dokuz
Ogurları meydana getiriyordu". Ogurlar daha sonra Sarogur (San/Ak/Ogur),
Bittigur (Beş Ogur), Ultingur-Altziagir (Alti Ogur), Kutrigur-kuturgur
(Tukurgur-Dokuz Ogur)Ungur-Hunugur (On Ogur), Utigur/Uturgur (Otuz Ogur) gibi
boy birlikleri halinde görülmektedir. Sabarlar tarafından 461-465
tarihlerinde Ural Dağlarının doğusundan batısına itilmişlerdi?
Ogurların, Tanrı Dağları civarında yaşayan Wu-sun'ların
devamı olduğu şeklindeki görüşe katılmiyoruz. Çünkü onların tarihi farkh
mecrada gelişmiştir. Diğer taraftan fli bölgesine yakın yerde gösterilen
Ho-chie boyunun da Ogurların ataları olma ihtimali vardır. Ancak, onlar
hakkında fazla bilgi yoktur". Belki Ho-chie diye adlandırılan boy
Ting-ling'lerin güney kolu idi. Kaynak yetersizliği dolayısıyla bu konuda fazla
bir şey söylenememektedir.
Ogur Türkleri, meşhur olduklan avcılık ve kürkçülük yanında
yaşadıklan sahanının gereği ziraatle de uğraşıyorlardı. Tarımın her türlüsü ve
meyvacılığı yapıyorlardı"
Karadeniz'in kuzeyine geldikten sonra devletleri parçalanıp
yıkılan Avrupa Hun'larının idaresindeki İrnek'e katılan Ogurlar M. S. 360-470)
daha sonra karışık anlamına gelen Bulgar adıyla anılmaya başladılar. Yani
geldikleri sahada da üç ayrı kütle halinde yaşamaya devam ettiler: Kafkasların
kuzeyinde, Azak Denizi'nin doğusunda On-Ogular, Don-Volga arasında yani daha
kuzeyde Oluz Ogurlar, banda Drveper'e doğru Dokuz Ogurlar. Doğudaki iki grup
Sabarların ve Gök-Türklerin himayesine girdi. Batıdaki Dokuz Ogur (Kara
Bulgar)lar ise Bizans'la ilişki kurup, çeşitli mücadelelerde bulundular ise
deKendi araların daki çatışmalardan zayıflayıp, doğudan gelen Avarlar'a
bağlandılar. Doğuda kalan Otuz Ogur ve On Ogur grupları ise Büyük Bulgarya
(Magna Bulgarya) adı verilen devleti kurdular"5.
Sabarlar
Sabarlar hakkında kaynaklarda oldukça az bilgi vardır.
Bizans kaynaklarında Sabar, Sabeir, Saber, Ermeni, Süryani ve Islam
kaynaklarinda Sabir, Sebir gibi isimlerle anılmışlardır"6. Sabarların
tarih sahnesine çıktıklan ilk tarih bilinmemekle beraber onlara ait ilk haber
461-465 yılları hadiseleri dolayısıyla bildirilmiştir*?. İli Irmağı ile Tanrı
Dağları arasında yaşayan** Sabarlar, Juan-juan'ların baskısı sonucu
kuzey bati Kazakistan'a gelerek Tobol ve İşim ırmaklan dolaylarında yerleştiler
ve burada yaşayan Ogurlan batıya ittiler.
Aynı Sabarlar, Avarların baskısı yüzünden M.S. 506 yılını
takiben Avrupa'ya doğru hareketlendiler. Nihayetinde 558 tarihine kadar
Kafkasya çevresini ele geçirdiler. Sasani ve Bizans ile ilişkiler kuran
Sabarların özellikle Kuban Irmağı civarında yoğunlaştıklan anlaşılmaktadır.
Diğer taraftan Sasani'lerle iş birliği yaparak Ermeniyye bölgesine
ilerledikleri, hatta, Anadolu'ya girip Kayseri, Ankara ve Konya dolaylarına
kadar akınlar yaptılar. Balak (Belek) adlı hükümdara sahip olan Sabarlar, onun
ölümünden sonra (520) esi Boarik tarafından zayıflatılan Sabarlar, 557'de
Avarlardan ağır bir darbe yedikten sonra Kafkasya'nın kuzeyine ulaşan Gök-Türk
Devletine bağlanmışlardır. Ancak, Sabarların adına VII. Yüzyılın ortalarına
kadar rastlanmaktadır. Bu asırda büyük bir devlet olarak ortaya çıkan
Hazarların temelini meydana getirdiler (Belencer ve Semender kabileleri)
Tarihi kaynaklarda varlıklarını kısa ve az bir şekilde
gösteren Sabarların, kültürel alanda önemli etkileri olmuştur. Özellikle IXX.
Yüz yıl sonlarında Batı Sibirya'daki Vogul, Ostiyak ve Irtis Tatarları üzerinde
yapılan incelemelerde Sabarların yerli halkı kalıcı bir şekilde etkiledikleri
ortaya çıkmıştır. Tobolsk dolaylarında, Ob, Tura ve İrtiş boylarında çok sayıda
Sabar, Saber (Tapar), Soper, Savri, Sabrei, Sibir (Sıvır) gibi yer ve kale
adlan bulunmaktadır. Ayrıca Ay Sabar, Gün Sabar gibi kullanılan şahıs
isimlerinde Sabar adı yaşamaktadır. Diğer taraftan Tobolsk halkı o bölgenin
eski halkını Sybyr, Syvyr diye anmaktadır. Aynca mitolojilerinde de Sabarlar
geniş yer tutmaktadır. XVI. Asırda kurulan Sibir İsker) şehrini alarak bölgeye
verdikleri ad gittikçe daha geniş alanlara verilmiş, nihayet günümüze gelmiştir"
Hiç yorum yok:
Yorum Gönder